25 Nisan 2025 04:15

İstanbul depreminin ardından: İşçi evde de işte de ölümle burun buruna

İstanbul’da depremin ardından daha dakikalar geçmişken işçiler fabrikalarda işbaşı yapmak zorunda kaldı. Tuzla ve Küçükçekmece’den işçiler evde kalan çocukları için endişe duyduklarını ifade etti.

İstanbul depreminin ardından:  İşçi evde de işte de ölümle burun buruna

Fotoğraf: Evrensel

Laçin Barış


Çarşamba öğlen saatlerinde 6.2 büyüklüğünde İstanbul’u sallayan deprem ve ardından meydana gelen artçılar yurttaşlarda korku ve tedirgin hali yarattı. Yurttaşlar geceyi parklarda, arabalarda geçirirken bir kesim ise havanın soğuk olması nedeniyle evlere döndü. Korku ve tedirginlik hali diğer günlerde öfkeyle birleşti.

Özellikle işçi ve emekçi mahallelerinde toplanma alanlarının yetersizliği, uzun saatler tek bir görevlinin bile alanlarda yönlendirme yapmaması ve işçilerin depremden dakikalar sonra iş başı yapmaya zorlanmaları İstanbul’da bekelenen büyük depremin nasıl felaketlere yol açabileceğini ortaya serdi. Yaşananları konuştuğumuz emekçiler. bir yandan semtlerde ve mahallelerde yapılması gerekenleri tartışırken acil önlemlerin alınması için halkın da örgütlü bir şekilde harekete geçmesi gerektiğini söylüyor.

"Depremden dakikalar sonra fabrikaya çağırdılar"

Tuzla’da Adöksan fabrikasında çalışan kadın metal işçisi depremden dakikalar sonra çalışmaya mecbur bırakıldıklarını anlatıyor: “Şiddetli bir deprem olmasına rağmen sadece 20 dakika dışarıda kalabildik. Bizleri fabrikaya zorla çalışmaya çağırdılar. Devamında artçılar oluyordu ve evde çocuklarımız yalnızken gene sermayesine sermaye katmak isteyen patron biz işçileri evlere yollamadı.”

Evde çocukların yalnız kalmasından oldukça tedirgin olan işçiler, kendileri ve ailelerinin canının hiçe sayıldığını ifade ediyor: Biz işçiler kendi canımızı geçtik, çocuklarımızın canını düşünürken ‘cumaya sevkiyat var’ diye hâlâ harıl harıl çalıştırılıyoruz.

"Saatler geçti tek bir görevli yoktu"

Yetkililer herhangi bir yönlendirme yapmazken kitle örgütleri veya mahalledeki dernekler dayanışma için kolları sıvadı. Esenayalı’da eşi işçi olan Fatima iki çocuğu olan ev kadını. Deprem anında yaşadıkları korkuyu anlatırken daha sonra bu duygunun çaresizliğe dönüştüğünü ifade ediyor. “Evede hiç kalamadık, binamız 21 yıllık ve o dönem deniz kumuyla yapıldığına dair söylemler var. Dolayısıyla hep tedirgindik ama dün gerçekler yüzümüze çarptı. Küçük parklara mahalleli akın etmişti ve asla yer yoktu. Biz daha sonra Tuzla Şelale Parkına gittik. Uzun kuyruklar vardı ve yer bulmak adeta imkansızdı.”

Daha sonra Esenyalı Kadın Dayanışma Derneği’nin çağrısıyla top sahasına gittiklerini anlatan Fatima dayanışmayla çay, çorba dağıtıldığını ifade etti: “Dayanışma yine halk tarafından oluşturuldu. Ama gece soğuk olduğu için mecbur ailede görece daha sağlam olan evlere sığındık. Bu kendi kendimize çözebileceğimiz bir mesele değil. Biz örgütlü olmalıyız ama burada esas sorunluluk alması gerek devlettir.”

Tersane işçisi: Yaşamak için örgütlenmeliyiz

6 Şubat depremlerinin ardından mahallelerde gönüllüler ve demokratik kitle örgütleri dayanışma ve koordinasyon ekipleri kurulmuştu. O dönem dayanışma ekiplerinin bir parçası olan tersane işçisi Süleyman ile o süreci ve bugünkü tabloyu konuştuk.

“6 Şubat sonrasında mahallede dayanışma ağı kuruldu, köy dernekleri, cem evinin görevlileri, dayanışma dernekleri gibi yerel örgütler yer aldı. İlk amaç dayanışma ağını örmek ve bir yandan insani ihtiyaçları karşılamak üzereydi. Daha sonra ekip semtimizde depreme karşı önlem almak ve yetkilileri harekete geçirmek için çalışmalar yapmaya başladı” diyen Süleyman özellikle işçi ve emekçilerin de bu süreçte aktif rol aldığını ifade etti.

“Yoksul olanlar deprem ve sonuçlarını daha ağır yaşıyor. Tersane işçileri tek kişilik taşeron evlerde yaşıyor. Bu evler hızla yıkılabilir. Özetle tersane işçileri ölümle burun buruna çalışıyorlar, evde de aynı korkuyla yaşıyorlar” diyen Süleyman, depremin sıcak gündemi geçtikten sonra faaliyetlerin de kulak arkası edildiğini ifade ediyor. Devletin ve belediyelerin sorumluluk alması gerektiğini vurgulayan Süleyman, “Yaşam için bugün örgütlenmek şart” diye çağrı yapıyor. 

"Örgütlü mahallenin sesi gür çıkar"

Ekmek ve Gül Küçükçekmece Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Neslihan Karyemez 6 şubat sonrası mahallede oluşturmaya çalıştıkları dayanışma ağlarının zayıf kaldığını ve emekçilerin taleplerinin görmezden geldiğini anlattı.

“Bulunduğumuz mahallelerde on binlerce insan yaşıyor. Mehmet Akif ve Atatürk mahallelerinde ise sadece 4 park var. Keza bu parklar çok küçük. Yani bunun dışında mahallelinin toplanabileceği alan yok” diyen Karyemez bu mahallelerde yüzlerce binanın çürük olduğunu ve belediyenin sadece çürük raporu vererek halkı kaderine terk ettiğini söyledi.

"Mahallede birçok küçük tekstil atölyesi bulunduğu bilgisini veren Karyemez, “Bodrum katlarındaki atölyeler eski ve güvenli değil. İşçilerin yaşadığı evler de öyle. İşçi yüzünü nereye dönse ölümle burun buruna geliyor” diyor. Bu süreçte siyasi örgütlere, derneklere ve demokratik kitle örgütlerine büyük sorumluluk düştüğünü ifade eden Karyemez, “Belediyelerin kent konseylerini zorlamak ve yerel belediyecilik için ısrarcı olmak burada da önem kazanıyor. Örgütlü bir mahalle ve semtin talepleri daha hızlı gündeme getirilir ve kazanım elde eder” diyor.  

Kayyım politikası Esenyurt’ta kendini gösterdi

Farklı kesimlerle sürdürdüğümüz sohbetler bir yandan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve İBB’nin diğer sorumlularının tutuklanmasına tepkilerle sonlanıyor. AKP’nin yıllardır halkın canının, malının hiçe sayıldığını söyleyen emekçiler kayyım politikalarının da bu süreçle paralel ilerlediğini anlatıyor.

Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve belediyeye kayyım atanmasının ardından ilçede yapılan veya yapılmayan birçok mesele tartışma konusu. Esenyurt Belediye işçileriyle depremin ardından kayyımın icraatini konuştuk.

“İki veya üç meydanda sadece çorba dağıtıldı. Biz işçiler kayyım öncesi Acil Afet Koordinasyonu ekibinin bir parçasıydık, gruplarımız vardı ancak yaşanan deprem sonrası kimse bize ulaşmadı.” diyen işçiler genel olarak ilçede endişe ve korkunun hakim olduğunu anlattı. Belediye işçilerinin bile en yakın kültür merkezi ve tek katlı belediye hizmet yerlerine sığınmak zorunda kaldığını söyleyen işçiler, “Biz ailemizin yanına gidemeden sabaha kadar çalıştık ama imara izin veren tek kişiyi sahada görmedik. Belediye binası 13 kat. Biz belediye binasında bile tedirgin çalışıyoruz. İşçiler ikinci kattan öteye çıkmak istemiyor” diye anlattı. İşçiler bu süreçte kayyımın aksiyon almamasına da tepkili: “Devlet kendi siyasi planları doğrultusuna halkın canını düşünmeden hareket ediyor. Olan yine halka oluyor.”

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Korku rantı!

Korku rantı!

Saray iktidarı 6.2’lik İstanbul depreminin korkusunu, rant projelerinin hızlandırılmasının aracına çevirme hazırlığında. Şimdiye kadar başta Kanal İstanbul ve rezerv alan uygulamasıyla kaynağı lüks konut projelerine ve müteahhitlere aktaran iktidar, daha büyük projelerin adımlarını atacağını duyurdu. Projelerden emekçilere düşen ise ödenemeyen taksitler ve güvensiz evler oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
25 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et